Rize’nin Tarihçesi » A’dan Z’ye – Av. Sinan Ustaoğlu

İlin Adının Kaynağı

Rize’nin tarihi öncesi hakkında bilgilerimiz sınırlıdır. Yöreye hakim olan orman dokusu nedeniyle, Rize’nin tarih çağları ile ilgili bilgilere ışık tutacak arkeolojik bulgular da bu güne kadar ortaya çıkarılamamıştır. Rize’nin tarihi ancak komşu illerin ve bölgelerin tarihleri ile bağlantılı olarak ele alınabilmiştir.

Rize ilinin adı ile ilgili olarak değişik görüşler ileri sürülmüştür; Yunanca pirinç anlamına gelen Rhisos, Rumca’da “RIZA” olarak dağ eteği anlamında kullanılmıştır. Osmanlıca’da ise “RİZE” ufak kırıntı, döküntü anlamındadır. Ayrıca Erzincan’ın Sakalar dönemindeki “Eriza” olan adının başındaki “e” sesinin düşmesi ile adaş olarak Rize için de kullanıldığı ifade edilmektedir.

İlk Tarihi İzler

Rize ili ve çevresinin bilinen ilk hakim ahalisi, bitişken dilli ve Asya kökenli kavimlerdir. Bunlar Rize ve çevresinde tarım ve hayvancılıkla geçinen yerleşik topluluklarıdır. Bu topluluklardan “KULKU-KULKHA”ların adına, Erzurum yöresini kendi ülkesinin topraklarına katan Urartu Kralı II. Sardur (M.Ö. 765-735) ‘un Çıldır Gölü’nün güneyinde Taşköprü köyünün üstündeki kayalıklara kazdırdığı çivi yazılı kitabede rastlanmıştır.

M.Ö. 2000’lerde Kafkas dağları ile Karadeniz’in kuzeyinde yaşayan Kimmerler’in ülkesi, M.Ö. 720 yıllarında Sakalar tarafından işgal edildi. Kimmerler’in Azak Denizi ile Kafkaslar arasında yaşayan kolu, Sakalar’ın baskısı ile M.Ö. 714 yıllarında yurtlarını bırakarak Aras ve Çoruh Nehri boylarınca yayıldılar. Kimmerler’in bu ilk göçleri, en eski destani Gürcistan tarihi olan “Kartlis-Çkhovrebe”da Kartli (Gürcistan) ve komşularını esarete aldıkları ilk seferi diye anılmaktadır. Daha sonraları Kızılırmak ve Adana Bölgesine kadar hakim olan Kimmerler’den, Trabzon-Bayburt arasındaki Kemer Dağı, Rize Çayeli ilçesi çıkışındaki Kemer köyü, Kızılırmak boyundaki Gemerek ile Kars’ın doğusunda yer alan Ümrü gibi coğrafya adları günümüze kadar gelmiştir.

Aşağı Tuna ve Karpatlara kadar Doğu Avrupa’ya hakim olan Sakalar M.Ö. 680 yılında kendilerine itaat etmeyen son Kimmerler’i de yenerek Azerbaycan ve Gürcistan’a yayıldılar. Saka Kralı Madova’nın M.Ö. 626’da Medler’ce hile ile öldürülmesi üzerine Herodot’un andığı “Asya’da 28 yıl süren Sakaların hakimiyetleri” sona erdi.

Saka göçleri sırasında, Aşağı Çoruh ve Rize-Batum arasına “Kalaç” adlı bir Türk boyu yerleşmiştir. Bu boyun yerleştiği bölgeye, M.S. 150 yıllarında yazılan Ptolemeus’un coğrafyasında Kalarzen, Gürcü kaynaklarda ise Klarc-et (=Klarç yurdu) denmektedir. Batum-Rize arasında güneyden Karadeniz’e esen sıcak rüzgarlar hala “Kalaş yeli” olarak anılmaktadır. Ayrıca Rize yöresindeki Türkmen/Oğuz topluluğu içinde yer alan Askur Boyunun Rize’nin doğusundaki Askoroz Çayı diye bilinen çaya adını vermiş olması gerektir. Yine Sakaların Horosan kolunun gelen Arşaklar ve Balkarlar Bayburt çevresi Çoruh Vadisi boyunca yerleşmişlerdir. Bu yüzden Bayburt ve İspir’in kuzeyindeki sıradağlara günümüze kadar ve hece kaymasıyla “Balkal” ve buradan güneye doğru esen yağmur getiren rüzgara da “Balkal yeli” denile gelmektedir. Rize’de Hemşinlilerin en güzel yaylaları Baykal dağlarındadır.

Koloni Dönemi

M.Ö. 670 yılında Ege’de yaşayan Milletoslu denizciler Marmara ve Karadeniz kıyılarında Plinius’un tarihine göre 10 kadar emporion (Pazar yeri) adı verilen ticari nitelikte liman şehirleri kurmuşlardır. Bu arada Rize’nin de kolonize edilmiş olması kuvvetle muhtemeldir.

Tarihi akış içerisinde M.Ö. 7. yüzyılın sonlarında Kimmer akınlarının Anadolu’yu kargaşaya sürüklemesinden faydalanan Medler’in yöreyi istila girişimleri, M.Ö. 550’de Med krallığını yıkan Pers Kralı II. Kiros’un aynı şekildeki istila hareketleri yöredeki savaşçı kavimlerin karşı koymaları nedeni ile Rize çevresinde başarılı olamamışlardır.

Büyük İskender’in Pers Kralı III. Darius’u kesin bir yenilgiye uğratması ile eline geçirdiği Anadolu hakimiyeti M.Ö. 323 senesine kadar sürmüştür. Büyük İskender’in ölümü ile imparatorluğun devamı niteliğinde olan Pontos, Kapadokya, Bithynia gibi krallıklar kurulmuştur. Ancak Trabzon, Rize gibi bir takım serbest şehirler, bu krallıklara bağlı olmadan varlıklarını sürdürmüşlerdir.

Pontos ve Selçuklular Dönemi

İskender’in ölümünden sonra komutanları ve satraplar arasında çıkar egemenlik savaşlarında bağımsızlığını ilan eden Mitridates Kitistes Karadeniz kıyısında Sinop dolaylarına doğru genişleyen Pontos Krallığı’nı kurdu. Pontos Kralı Farnakes M.Ö. 180’de Rize’yi işgal ederek krallığı topraklarına kattı.

M.Ö. 5. yüzyılda Karadeniz’in kuzeyini gezen Herodot Sakaların “Alazon” (+Alazlar) boyundan söz eder. M.S. 23-79 yılları arasında yaşayan Romalı Plinius aynı yörede “Laz’lar” (Laz’oi) adlı bir kavim yaşadığını bildirir. 131 yılında Karadeniz kıyılarını gemi ile dolaşan Romalı Arrianos, Karadeniz’in doğusunda hakim olan Lazlardan bahseder.

Rize, M.S. 10-395 yılları arasında Roma, 395 yılından itibaren de Bizans hakimiyeti altında yer almıştır.

Sakaların Kars, Iğdır kesimine yakın Gökçegöl ile Alagez Dağı arasında yaşayan bir boyu olan Amadunuler 626 yılında İranlıların baskısından kurtulmak için Boy Beyleri Hamam’ın öncülüğünde Çoruh Irmağı’nı aşıp Rize’nin Dampur adlı ıssız yerini şenlendirerek ve bu yöreye Hamam-Aşen (Hamamın şenliği) adını vererek yerleşip yurt tuttular. Bu yöreye bu gün Hemşin denmektedir. 646 yılında yöre Araplar tarafından vergiye bağlanmış olup 737 yılında da kısa bir süre Araplar’ın eline geçmiştir.

XI. yüzyıldan itibaren Rize’ye Türkmenlerin akınları yoğunlaşır. 1071 Malazgirt zaferi ile birlikte Bizans’tan fethedilen bölgelerde Türk emirlikleri kurulurken, Erzurum-Saltukluları da Çoruh Nehri boyları ile birlikte Rize bölgesini hudutları içine aldılar. Alparslanoğlu Sultan Melikşah’ın emirlerinden Ebu Yakup ile Emir İsa Böri adındaki komutanlar 24 Haziran 1080 Posof-Kol zaferi ile Apkaz-Gürcistan Krallığı’nı yenerek Giresun’un batısına kadar olan Doğu Karadeniz bölgesinde Bizans’ın hakimiyetine son verdiler. Böylelikle Büyük Selçukluların yükselme devrinde tüm Anadolu ile birlikte Rize de Selçukluların hakimiyetine girmiştir.

Bu gelişmelerden sonra 100 bin nüfuslu Çepniler ile Kürtünler Doğu Karadeniz kıyılarına ve Rize’nin İkizdere kesimine yerleştirildiler. 1098 yılında Danışmendlilerin yöreye kısa bir dönem hakimiyetleri söz konusudur. Ancak Haçlı seferleri yüzünden canlanan Bizanslar, 1098’de Trabzon ve Rize kesimini Emirüssevahil Sülübey’den aldılar. Çoruh Vadisi’nde yerleşmiş olan Kıpçak boyundan Kubasar ailesi ve taraftarları 1195 tarihinde doğudan yeni-Kıpçakların gelişinden rahatsız olarak Bizans idaresindeki Rize ve Trabzon bölgesine gelip yerleşmişlerdir. İkizdere ve Sürmene’deki 60 aileden çok Kumbasar oymağı, bunların torunlarıdır. IV. Haçlı Seferi’nde Frenklerin İstanbul’u işgali üzerine baskıdan kaçan Komnenos soyu, 1204 yılında Rize’yi de içine alan Trabzon Pontos Rum İmparatorluğu’nu kurmuşlardır.

Osmanlılar Dönemi

Trabzon Rumları, 1456 yılından itibaren Osmanlı Devleti’ne vergi vermeye başlamış, 1461 yılında Trabzon’u fetheden Fatih Sultan Mehmet 1470 yılında Ali Paşa ismindeki komutan tarafından Rize ve çevresi Türk egemenliği altına alınmıştır. Böylece Anadolu Türk birliğine katılan Rize bölgesine, 1461 yılı ve sonrasında Çoruh, Amasya, Samsun ve Tokat’tan; 1466 yılında yıkılan Karamanoğlu Beyliği bir daha canlanmasın diye Konya yöresinden; 1501 yılında Şah İsmail’in yıktığı Sünni Akkoyunlulardan Tebriz ve öteki bölgelerden kaçanlardan; 1515 yılında Dulkadirli Beyliği kaldırılınca Maraş-Elbistan Türkmenleri Trabzon ve Rize yöresine yerleştirildiler. Yavuz Selim devrinde Trabzon’un doğusundaki dirliklerden bazıları ünlü Oğuz boyu Çepniler’in elinde idi. Fakat Çepnilerin Trabzon’un doğusundaki yerlere ve bilhassa Rize bölgesinde yerleşmeleri sonraki yüzyıllarda olmuştur. Gerçekten Çepniler karada ve denizde yiğitçe mücadele vererek oralarda kalabalık topluluklar halinde yurt tutmuşlardır. Bilhassa Rize şehri ve bölgesinde Çepniler yoğun bir şekilde yerleşmişlerdir. Şimdi Rize şehri ve bölgesinde sadece Türkçe konuşulmasının sebebi bu yoğun Çepni yerleşmesidir. Zamanımızda Rize bölgesindeki köylerde Çepni adlı ailelere rastlandığı gibi, Çepni bu yörede “yiğit”, “gözü pek”, “cesur ve çetin” adam manasına geliyor.

Yavuz Sultan Selim’in sancak beyliği sırasında annesi Gülbahar Hatun Sultan Rize’ye gelerek kendi adı ile anılan camii yaptırmıştır.

  1. yüzyılın başlarından itibaren Rize’de Tuzcuoğulları’nın isyanı değişik tarihlerde birkaç kez tekrarlanmıştır. 1834 yılında bu isyanlara son verilerek Tuzcuoğulları Rumeli’de iskan edilmişlerdir.

Rize, 1867 Vilayet Nizamnamesi’ne göre Trabzon Vilayeti’nin merkez sancağının 6 kazasından biri durumundadır. 1877 yılında merkez sancağa bağlı nahiye olmuştur. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın ardından Lazistan sancağı kurulunca Rize hem kaza, hem de bu sancağın merkezi oldu. Birinci Dünya Savaşı’nda 9 Mart 1916 tarihinde Rize, Rusların işgaline uğramış, 2 Mart 1918’de bağımsızlığına kavuşmuştur.

Cumhuriyet Dönemi

Cumhuriyet dönemine kadar sancak merkezi olan Rize, 20 Nisan 1924 tarihinde vilayet olmuştur. 2 Ocak 1936 tarihinde yürürlüğe giren 2885 sayılı kanunla Erzurum’dan Yusufeli ilçesi, Rize’de Pazar ilçesinden sonraki arazi parseli, ilçe ve bucaklar alınmak sureti ile bugünkü Artvin ili Çoruh adı ile vilayet haline getirilmiş ve Rize ili de tek ilçesi olan Pazarla kalmıştır. Bugün ise Pazar ilçesi ile birlikte 12 ilçesi bulunmaktadır.

Atatürk’ün Rize’yi ziyareti “Atatürk’ün Sonbahar Seyahatleri” adlı kitapta şöyle anlatılmaktadır:

Atatürk 17 Eylül 1924’te saat 17 sıralarında Hamidiye Kruvazörü ile Rize’ye gelmiştir. Vali, kumandanlar ve halk motorlar ve kayıklarla karşılamaya çıktılar, büyük ve coşkun halk tabakaları karşılama için her türlü hazırlıkları yapmışlardı. Silah sesleri ve coşkun alkışlarla büyük misafir selamlandı.

Çeşitli heyetler, karaya ayak basmış bulunan Cumhurbaşkanı’nı büyük bir coşkunlukla karşılamışlardır.

Her tarafı bayraklarla donatılmış olan Rize, bir bayram yeri haline döndü. Cumhurbaşkanı hazretleri hükümet konağına ve bunu takiben belediyeye, halk fırkası ve kumandanlığa teşrif etti. Görüşmek için gelen heyetler de kurbanlar keserek kendilerine büyük sevgi gösterilerinde bulunmuşlardır. Geceleyin fener alayları düzenlenerek bu sevinç devam ettirilmiştir.

Cumhurbaşkanı, ayrıca bir hoca heyetini de kabul etmiştir. Bu heyet sunmuş oldukları dilekçede kapatılmış bulunan medreselerin açılmasını arz etmişlerdir.

Gazi Paşa Hazretleri, memleket ve millet için nelerin tehlikeli olacağını ihtar ederek bu heyete özet olarak aşağıdaki sözleri söylemiştir: “Mektep istemiyorsunuz, halbuki millet onu istiyor, bırakınız artık bu zavallı millet, bu evladı memleket yetişsin, medreseler açılmayacaktır, millete mektep lazımdır.” Gazinin bu açıklamaları “Bravo” sesleri ile alkışlanmıştır.

17 Eylül 1924 tarihinde Atatürk’ün Rize’ye teşrif ettiklerinde misafir kaldığı ev bu gün Atatürk Müzesi olarak halkın ziyaretine açıktır.

Leave A Comment

All fields marked with an asterisk (*) are required